24 Mart 2020 Salı

Geyşaların Gizli Dünyası: Geyşalar Hakkında Bilinmeyenler





(Metni video halinde izlemek isterseniz link: https://www.youtube.com/watch?v=ZO3V9lxqwkw )




     Ayırt edici beyaz pudralı yüzleri, göz alıcı süslü saçları ve özel kimonolarıyla dünyanın dört bir yanında hemen fark edilen geyşalar hakkında neredeyse herkesin bir fikri var. Kimileri onların erkeklerin hizmetçisi olduğunu söylerken kimileri ise onların birer seks işçisi olduğunu iddia ediyor. İşin aslında ise geyşalar Japon kültürünün oldukça önemli bir simgesi. Japon dilinde ‘’gei’’ sanat, ‘’sha’’ ise insan anlamına gelmektedir. Yani basit bir şekilde geyşanın aslında sanat insanı şeklinde tercüme edildiğini söyleyebiliriz.

   Bir kişinin geyşa olarak isimlendirebilmesi için yıllar süren bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Geyşalar hakkında kısa bir araştırma yaparsanız karşınıza mutlaka ‘’maiko’’ sözcüğü çıkar. Bu sözcük henüz geyşa olmamış eğitim aşamasındaki çıraklara denir. Geyşa olma yolundaki maikolar bir dizi ciddi eğitimden geçerler. Örneğin kaligrafi sanatı, müzikal enstrümanlar, çiçek aranjmanı, ve iletişim sanatı gibi dersler alırlar. Aldıkları derslerin pratikleri ise kariyerlerinin her bir gününde devam eder.

   Maikolar, geyşa olma yolunda birer öğrenci olsalar da kıyafetleri, takıları ve saç tasarımları birbirinden farklı olmak zorundadır. Örneğin geyşalar sade kimonolar giyerken, maikolar rengarenk süslü kimonolar giyer. Geyşaların aksesuarları maikolarınkine göre daha sadedir. Makyaj yapmayı bir sanat olarak gören geyşa ve maikolar için yine bu konuda da bir ayrım vardır.  





   Bundan yüzyıllar önce bazı geyşalar güzel olarak nitelendirildiği için dişlerini siyaha boyuyorlardı; ancak bu gelenek 1870 yılında devletin ülkeyi modernleştirme çabaları kapsamında yasaklandı. Yine de bazı geyşalar maikoluktan geyşalığa geçme seremonilerinde dişlerini siyaha boyamaya devam etmektedirler. 

   Normalde bir geyşa kariyerine 80 - 90 yaşlarına kadar devam eder ve genellikle geyşalar mesleği bırakmayı seçmedikçe evlenemezler. Evliyken geyşalığa devam etmek ve bir eş olmak japonlar için birbirine uygun düşmez olarak görünüyor; ancak geyşaların sevgilisi olabilir ve hatta çocuk doğurabilirler. 




  Peki geyşalar seks işçisi midir? 1945 yılında Amerikan askerlerinin Japonya’yı işgal etmesinden sonra geyşaları erkeklere hizmet eden hayat kadınları olarak tanıdık; çünkü Amerikan askerleri geyşa kültüründen bi’haberdi. Bundan dolayı batı dünyası geyşaları güzel giyimli elit fahişeler olarak adlandırdılar; ancak japonlar onların birer performans sanatçısı oldukları konusunda ısrar ediyorlar. İşin aslı ise durumdan duruma göre değişiyor. Düşük statüdekiler ya da eğitim aldıkları geyşa evine borcunu ödeyemeyenler için böyle bir olasılık hep söz konusu oldu. Öte yandan müthiş paralar ödenerek varlıklı erkeklerin metresi olmuş geyşaların da varlığı söz konusu. Yine de geyşalar bundan çok daha farklı bir amaca hizmet ediyor.

    Geyşaların tıpkı samuraylarınkine benzeyen sessiz kalma kuralları vardır. Hizmet ettikleri erkeklerin özel hayatları hakkında başkalarıyla konuşmaları kesinlikle yasaktır. 1989 yılında bir geyşanın başbakanla ilişkisinin olduğunu itiraf etmesi geyşaların itibarını ve onurunu lekeledi. Bundan iki yıl sonra başka bir geyşa kyoto eğitim merkezinde istismar edildiği ve parasının verilmediği iddiasıyla dava açtı. Sonrasında mahkemede uzlaşmaya varıldı. Geyşanın itiraf ettikleri ‘’Bir Geyşanın anıları’’ isimli kitaba malzeme oldu ve geyşaların prestiji zedelendi. 

   Peki geyşaların görevleri nelerdir? Onların görevlerinden bir tanesi iş yürüten müşterilerine arabuluculuk yapmaktır. İş adamlarının toplantılarını süslerler. Onlara yüksek itaat gösterirler. Eğer bir müşterisi kargaların beyaz olduğunu iddiaa ederse gülümseyerek ona katılırlar. Aslında başka bir deyişle geyşalara fikirlerini sunmamalıdır.Bir geyşanın attığı her adım ve yaptığı her hareket dikkatle tasarlanmıştır. Yaptıkları her hareketin kökenleri vardır vee Japon ritüellerinin bir parçasıdır. Diz çöküşleri, sadece sağ elinin parmak uçlarını kullanarak ahşap japon kapılarını açmaları ya da odada dağılan bir duman parmak uçlarında dans edişleri nesiller boyunca kulaktan kulağa fısıldanmış japon masallarına dayanır. Geyşalar yüklü miktarda para alsalar da özel kimonoları ve meşakkatli saç tasarımları için bir hayli para harcamaktalar.
   Günümüzde hala insanlar seçkin çay evlerinde geyşalarla biraz vakit geçirebilmek için uçuk paralar ödemektedir. Belki de bu yüzden geyşalar dış dünyaya bu kadar merak uyandırıcıdır. 







25 Eylül 2018 Salı

Cupid ve Psyche'nin Çetrefilli Aşkı

Louvre Müzesinde sergilenmekte olan Cupid'in Öpücüğü isimli heykel mitolojik bir hikâyeden esinlenerek Antonio Canova tarafından 1797 yılında yapılmıştır.

       
              Roma Mitolojisinde Cupid olarak anılan tanrı, Yunan mitolojisinde bizim daha aşina olduğumuz bir isim olan Eros olarak anılır. Mit ve efsanelerde adını sıklıkla duyduğumuz, ok atıp aşık etme yeteneğine sahip olan Cupid'le bu sefer kendi mitolojik hikâyesinde karşılaşacağız.
    
              İsimsiz bir ülkede yaşayan bir kral ve kraliçe vardı. Üç kıza sahip olan kralın bütün kızları oldukça sevimliydi; ancak Psyche(Sayki) isimli kızının güzelliği diğer iki kız kardeşinin güzelliğinden sıyrılıp çok ayrı olarak değerlendirilirdi. Hatta Psyche öylesine güzeldi ki yeryüzündeki fanilerin arasında adeta bir tanrıça olarak görülürdü. Ona tapılırcasına duyulan bu hayranlık, güzellik tanrıçası Venüs'ün kulağına kadar yayıldı. Bir faniye bu denli hayranlık duyulması ve ona tanrıça muamelesi yapılması Venüs'ü kıskançlıktan deliye döndürdü ve bu güzelliğin unutulup gitmesi için bir plan hazırladı. Ok atarak aşık etme yeteneğine sahip olan oğlu Cupid'i çağırdı ve ona Psyche'yi yeryüzündeki en çirkin canlıya aşık etmesi için buyruk verdi. Cupid annesinin emrini yerine getirmek için okunu sırtına taktı ve ihtişamlı kanatlarıyla yeryüzüne indi.
             
                  Cupid yayını sonuna kadar gerip Psyche'yi çirkin bir canlıya aşık etmeye hazırdı ki Psyche  bir anda önünü döndü ve gördüğü güzellik karşısında şaşkına dönen Cupid oku ona atmak yerine kendisine batırdı. Venüs'ün hesaba katmadığı bir gerçek vardı, oğlu Cupid'i yeryüzüne yollayana dek herkes kıza derin bir hayranlık duyuyordu; ancak kimse ona kalbini teslim etmeye hazır değildi. Herkes ona çok güzel bir tabloymuş gibi hayranlıkla bakıyor; fakat kimse ona talip olmuyordu. Hatta iki kız kardeşi evlenmişken Psyche üzgün ve yalnız bir şekilde bekliyordu. Venüs onun güzelliğinin unutulup gitmesini isterken kendi elleriyle oğlunu ona aşık etmişti.

                Psyche'nin babası kızının bu yalnızlığına bir derman bulmak amacıyla kâhine gitti ve kâhin ona Cupid'in kendisine söylediği şeyleri kendi kehanetiymiş gibi anlattı. Kral duydukları karşısında üzüntüyle evinin yolunu tuttu. Kâhinin anlattığına göre kızın matem elbiselerini kuşanıp bir dağın tepesinde beklemesi gerekiyordu ve bu beklemenin sonucunda onu kanatlı bir yılan karısı yapacaktı. Ailesi kızını bir dağın tepesine çıkartıp umutsuzca evlerine döndüler. Kız ne ile karşılaşacağını bilmeden beklemeye başladı; ancak diğer yandan yalnızlığından kurtulacağı için memnundu. Günler sonra ılık bir rüzgâr kızın bedenini sardı ve onun ayaklarını yumuşakça yerden kesti. Bu ılık batı rüzgârı ona bütün korkularını unutturdu ve derin bir uykuya dalmasına sebebiyet verdi.

Bouguereau-The abduction of Psyche
               Gözlerini açtığında parlak bir nehrin kıyısındaydı. Diğer tarafına baktığında ise gördüklerine inanamadı. Tanrı ve tanrıçalara layık kocaman bir köşk karşısında duruyordu. Köşkün kapısından içeri tereddütle baktığında bir ses ''İçeri gir! Eğer kocanla tanışmaya cesaret edebiliyorsan...'' dedi. Kız içindeki endişeye rağmen sesin dediğine uydu ve köşkün içerisine girdi. İçeri girmesiyle köşkün hizmetlileri kızın etrafında dört dönmeye başladı. Güzel, sıcak ve rahatlatıcı bir banyodan sonra kızı onun için hazırlanmış bu ziyafet masasının başına oturttular. Yediği yemekler birbirinden lezzetliydi. Yemeğe iştahla devam ederken kimin çaldığını göremediği hoş bir melodiyi dinlemeye başladı. Çok yakında kocasıyla tanışacağını düşünmeye başladı. Zaman geldiğinde kocasının nazik fısıltısını kulağında hissetti ve o ana kadar kafasında canavar olarak hayal ettiği kocasının tenine temas etmesiyle şaşkınlığı büsbütün arttı; çünkü dokunduğu ten yumuşak ve pürüzsüzdü. Kocası Cupid'in ondan tek bir isteği vardı, asla ona kim olduğunu sormayacak, yüzüne bakmayacak ve onu görmeyecekti. Bu şart yerine getirildiği takdirde Cupid ona sonsuz sevgisini vermeye hazırdı. Kız onun bu şartını kabul etti.

                  Psyche geceleri kocasıyla vakit geçiriyor; ancak gündüzleri kocaman köşkte canı pek sıkılıyordu. Kız kardeşleriyle uzun bir süre görüşmeyen Psyche onları özlediğini fark etti ve kocasına onları köşke davet edip edemeyeceğini sordu. Kocası onların köşke gelmesinin uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu reddetti. Günlerden bir gün Psyche hamile olduğunu fark etti ve kocasına bu müjdeli haberi verdi bir yandan da sürekli kardeşlerinin gelmesi için Cupid'e ısrar ediyordu. En sonunda Cupid gebe olan eşinin ısrarlarına dayanamadı ve eşinin dileğini kabul etti.


                   Kız kardeşleri Psyche'den uzun süredir haber alamadıkları için hemen gözyaşlarıyla onun davetini kabul edip evine gittiler; ancak Psyche'ye acıyarak geldikleri bu yerin ihtişamını fark ettikten sonra kalpleri kıskançlıkla doldu. Kısa bir süre sonra Psyche'nin kocasını hiç görmediğini anladılar ve onun kocası hakkındaki endişelerinin yeniden alevlenmesine sebebiyet verdiler. Kız kardeşleri onu kocasının kâhinin daha önceden söylediği gibi bir yılana benzediğini bu yüzden kendisini ona göstermek istemediğine inandırdılar. Psyche doğacak çocuğunun da ona benzeyeceğini düşünüp sevgi dolu kocası hakkında daha da dehşete kapıldı ve o gece bir eline bıçak diğer eline gaz lambası alarak uyuyan kocasına doğru yaklaştı. Işığın Cupid'in bedenine değmesiyle Psyche kendini büyülenmiş hissetti daha önce hayatında bu kadar güzel bir erkek görmemişti. Tıpkı bir tanrı gibi yatakta boylu boyunca uzanıyordu. Psyche kocasını bir canavar olarak düşündüğü için kendinden utanmış; ancak onun bir canavar olmadığına emin olunca derin bir nefes de almıştı. Tam derin bir nefes vermişti ki elindeki gaz lambasının kızgın yağı Cupid'in bedenine döküldü. Acı içerisinde ve korkuyla uyanan Cupid karşında gaz lambası ve bıçakla duran karısını gördükten sonra, tek bir kelime bile etmeden görkemli kanatlarıyla açık pencereden uçup gitti.

Giuseppe Crespi-Cupid Psyche 

            Psyche o gece onu her yerde aradı; fakat bir türlü bulamadı. Cupid, yarasını tedavi etmesi için annesinin yanına uçmuştu. Olanları duyunca annesi kıskançlığının üstesinden gelemedi ve oğlunu acı içerisinde kendi haline bıraktı. Venüs kendine bu küstah. kızı tanrıların gazabına uğratacağına dair söz verdi. Psyche ise Cupid'i kendi imkânlarıyla bulamayacağını anlayınca Venüs'e başvurmaya karar verdi. Cupid'in annesi Venüs, ancak isteklerini yerine getirdiği takdirde Cupid'e ulaşabilmesine izin vereceğini söyledi; ve kızdan bir gece içerisinde binlerce çeşit tohumu türüne göre ayırmasını istedi. Gece karanlığında umutsuzca tohumları birbirinden ayırmaya çalışan Psyche'nin yardımına ona bir şekilde sempati duyan ve yardım etmek isteyen karıncalar koştu. Venüs bütün tohumların türüne göre ayrıldığını gördükten sonra bu başarının onun için hiçbir şey ifade etmediğini söyledi.


           Ertesi sabah Psyche için biraz daha tehlikeli bir görev verdi. Nehrin karşısındaki koyunları kırkıp ona yün getirmesini istedi. Psyche nehrin karşısına geçtikten sonra içinde yaşamına son vermek dürtüsü dolanıyordu; ancak bir ses ona yardım etti. Ses ona koyunların başa çıkılmasının zor olduğunu ve onlar çalılardan çıkana kadar beklemesi gerektiğini söyledi. Koyunlar çalılardan çıktıktan sonra Psyche çalıların sert dikenlerine takılan koyunların postunu topladı ve Venüs'e götürdü. Venüs onu zalim gülümsemesiyle karşıladı. Bu görevi yardım alarak gerçekleştirdiğini ve ona bir görev daha vereceğini söyledi. Yeraltı dünyasının girişinde bulunan Styx(Stiks) nehrinin kaynağından bir şişe dolusu siyah renkteki su getirmesi gerektiğini söyledi; fakat nehrin kaynağına ulaşabilmek için tırmanması oldukça tehlikeli ve zor olan kayalığı geçmeliydi. Ümitsizlik içerisinde düşünürken onun bu çaresiz haline üzülen Jüpiter ona bir kartal yolladı ve bir şişe suyu elde etmesinde yardımcı oldu. Venüs bu başarının yine ona ait olmadığını düşünüyordu, tatmin olmamıştı ve ona son bir görev daha verdi. Yeraltı dünyasının kraliçesi olan Persephone'den bir kutu güzellik getirmesi gerekiyordu. Psyche yeraltına giden oldukça zorlu yolları aştıktan sonra başarıyla kutuya ulaşmış ve dönüş yolunu tutmuştu; ancak bir süre sonra merakını kamçılayamadı ve güzelliğine güzellik katmak amacıyla kutuyu açıverdi. Oysa kutunun içerisinde sonsuz ve derin bir uykudan başka bir şey yoktu. Olduğu yere yığıldı ve uykuya daldı.

Jean Pierre- The Reunion of Cupid


           Yarası iyileşen ve olanlardan haberdar olan Cupid annesinin evindeki açık pencereden kanatlanıp kaçarak Psyche'yi buldu ve onun gözlerinden sonsuz uykuyu alıp kutuya geri koydu. Onunla konuşmak yerine kaçmayı seçen Cupid  Psyche'den özür diledi ve ona ölümsüzlük içeceğini kendi elleriyle içirdi. Psyche artık bir ölümlü değildi ve tanrılar katındaydı. Adını aşktan alan Cupid ile ruh manasına gelen Psyche bir daha ayrılmamak üzere sonsuza dek birleştiler, ve ''zevk'' anlamına gelen Volupta isimli bir kız çocukları oldu.  





Raphael- Cupid ve Psyche'nin Düğünü

         















13 Eylül 2018 Perşembe

Kuş Kafesi Değil Sanat Eseri




          Kuşlar uçabilme yeteneklerinden ötürü asırlardır özgürlüğün sembolü olarak görülmektedir. Bir kuşu kafese kapattığımızda ise artık istediği gibi uçamadığı için özgürlüğünü kaybetmiş olur. Kafes onun özgürlüğünü alıp götüren şey olarak suçlansa da aslında kafesler göründüğünden daha karmaşıktır. Kafese kapatılmak her zaman kötü olmayabilir. Örneğin doğada yaralı olarak savaş vermeye çalışmaktansa sağlığınıza kavuşana kadar bir kafeste ağırlanmak çok daha iyidir. 
  

        Günümüzde göz ardı edilse de bir zamanlar kuş kafeslerinin yapımında büyük özen gösteriliyormuş. Aşağıda fotoğrafları olan ve farklı ülkelerde yapılmış antika değeri taşıyan birbirinden zarif ve değerli kuş kafeslerini sizler için seçtim. İnce ince işlenmesine duyduğum hayranlığımın yanında bu şık kafeslere biçilen fiyatları görünce ağzım açık kalmadı diyemem.



1880 yıllardan kalma Fransız yapımı bir kuş kafesi.
 £1320 fiyatından satılmış.


Tahtadan yapılmış küçük porselen topuzları olan 19.yüzyıldan kalma Amerikan yapımı kuş evi.
Değeri şimdilik 9,500$ olarak belirlenmiş.



1920'li yıllardan kalma Fransız yapımı kafes

   


  

19. yüzyılın sonunda 20. yüzyılın başında yapılmış Fransız yapımı bir kuş kafesi
Değeri 35,000$ olarak belirlenmiş.






1930'lu yıllardan kalma ender bulunan Japon yapımı kuş kafesi
Şimdilik değeri 700$ olarak belirlenmiş.




19.yüzyılda Avrupa'da yapılmış bir kuş kafesi 


19. yüzyıldan kalma tahta ve çinkodan yapılmış Fransız kuş kafesi.
Şimdilik değeri £3,850.


Hollanda porseleninden yapılmış kuş kafesleri


Sedef ve fildişi süslemeleriyle 19.yüzyılın sonlarından kalma Türk yapımı kuş kafesi
Değerinin £8000-12000 arasında olduğu tahmin ediliyor.

Viktorya döneminden kalma kuş kafesi 
$7800 fiyatından satılmış.








           Benim favorim Hollanda porseleninden yapılmış olanları ya sizin favoriniz hangisi?





12 Eylül 2018 Çarşamba

Marilyn Monroe'nun Müzayedede Dudak Uçuklatan Fiyata Satılan Eşyaları

           




                Filmlerinde ''Aptal Sarışın'' rolününü oynamasıyla geniş kitlelerce tanınan ve her kesimden insanın ilgisini kazanan Marilyn Monroe'nun 36 yaşındaki trajik ölümünden sonra artakalan eşyalar için açık artırma düzenlendi. Naylon çoraptan ona özel tasarlanan vücut losyonuna kadar 50 yıldan fazla süredir saklanan Marilyn Monroe'ya ait bu eşyalar müzayedede inanılmaz fiyatlara satıldı.



Pembe gül detaylı saç fırçası. 
(Kazanan teklif: $8,125 )





Pembe düğmeli ipek astarlı bu elbise Marilyn Monroe'nun rol aldığı bir gerilim filmi olan Niagara'da kullanılmak üzere Dorothy Jeakins tarafından tasarlanmıştır. 
(Kazanan teklif: $89,600 )



Nokta detayları olan 38 numara beyaz deri ayakkabı. 
(Kazanan teklif: $34,375)


Marilyn Monroe'nun katı maskarasını sürmek için kullandığı makyaj fırçası. 
(Kazanan teklif: $1,280 )



Marilyn Monroe'nun üst kısmında açık mavi çizgi detayı bulunan naylon ten rengi çorabı. 
(Kazanan teklif: $1,920 )






Erno Laszlo marka vücut losyonu. Markanın sitesinde yazan bilgiye göre Erno Laszlo yakın arkadaşı olan Marilyn Monroe için özel formüle etmiştir. 

(Kazanan teklif: $1,920 )



Şeftali rengi deve kuşu tüylü %100 yün şapka. 
(Kazanan teklif: $5,625 )




Marilyn Monroe'nun Milyoner Avcıları filminde taktığı küpeler. (1953)
(Kazanan teklif: $68,750 )


Balerin figürlü kağıt ağırlığı.
(Kazanan teklif: $5,000 )


Marilyn Monroe'nun 10 yaşındayken oluşturduğu pul koleksiyonu.
(Kazanan teklif: $3,200 )


Doktor Wechsler tarafından yazılan 196o yılından kalma ilaç şişesi.
(Kazanan teklif: $8,125 )


Marilyn Monroe'nun kendi burcu olan ikizler burcunu temsil eden kolye ucu.
(Kazanan teklif: $11,250 )







Müzayedede satılan diğer parçalara ulaşmak için:
https://www.julienslive.com/view-auctions/catalog/id/180










11 Eylül 2018 Salı

Büyüleyici Bir Başlangıçtan Talihsiz Bir Sona: Orpheus ve Eurydice'nin Hikâyesi

(Louis Ducis tarafından 1826'da resmedilmiştir.)

     
             Orpheus(Orfius) Yunan mitolojisinde büyüleyici bir müzisyen olarak anılırdı. Öyle ki onu dinleyen vahşi hayvanlar hemen uysallaşır, ağaçlar hatta kayalar bile Orpheus'un melodisine kendini kaptırırdı. Orpheus'un bu yeteneğine hayran bir de güzeller güzeli eşi orman perisi Eurydice(Yurodisi) vardı. Eurydice bir gün ormanda dolaşırken yarı keçi yarı insan olan Satir onu gördü ve güzelliğiyle kendinden geçti. Satir, Eurydice'ye saldırmaya çalışınca Eurydice kaçmaya başladı ancak ormanın derinliklerine doğru kaçarken kaybolunca zehirli bir yılan tarafından sokularak öldü. O artık yeraltı dünyasında Hades'in himayesi altındaydı. Onun cansız bedenini bulan Orpheus üzüntüsünden kahroldu ve Eurydice'yi hayata geri döndürmek için yeraltı dünyasına gitmeye karar verdi.


          Orpheus gece gündüz demeden yeraltı dünyasına gidebilmek için yürüdü ve sonunda Stiks(Styx) Nehrine ulaştı; ancak bu nehirden yaşayan bir insan olarak geçebilmesi için öncelikle onu karşıya geçirecek olan sandalcıyı ikna etmesi gerekiyordu. Liriyle beraber bir ağıt çalmaya başladı ve sandalcı duyduğu bu melodiyle büyülendi ve Orpheus'u nehrin karşısına geçirdi.

                        (John Roddam Spencer Stanhope tarafından resmedilen bu yapıt 1878 yılında tamamlanmıştır.)


          Orpheus yeraltı dünyasının kapısına vardığı vakit onu yeraltı dünyasına bekçilik yapan ısırıkları zehir dolu üç başlı köpek Kerberos karşıladı. Eurydice'ye kavuşma ümidiyle yanıp tutuşan Orpheus bu korkunç yaratığın da üstesinden geldi.  Yunan Mitolojisine göre Kerberos varlığı boyunca sadece beş kez yenilmiştir ve bu yenilgilerinden birisi Orpheus tarafından liri eşliğinde uyutularak olmuştur.


(Orpheus ve Kerberos Heykeli Baccio Bandinelli tarafından 1519'da tamamlanmıştır.)

     
            Sonunda yeraltı dünyasına ulaşan Orpheus, Hades'i ve onun eşi Persephone'nin(Persefoni) karşısına çıktı; fakat Orpheus'u karşısında gören Hades hiddetlendi. Hades'in hiddeti karşısında  Orpheus yine lirine sarıldı ve hüzün dolu hikâyesini enstrümanı eşliğinde anlatmaya başladı. Orpheus'un liriyle kendinden geçen Hades ve Persephone, Orpheus'un acı dolu hislerini yüreklerinde  hissettiler ve ona Eurydice'yi hayata döndürmek için bir şans verdiler; ancak Hades bir şart koştu. Orpheus'un yeryüzüne çıkana kadar Eurydice'ye dönüp bir kere bile bakmaması gerekiyordu. Orpheus önde Eurydice arkada yeryüzüne ulaşmaya çalışırken Orpheus'un aklına şüphe düştü. Acaba niçin karısına bakmamalıydı, yoksa ölüm onun güzelliğini alıp götürmüş müydü ya da karısı onun arkasından onu takip etmiyor muydu? En sonunda Orpheus eşine bakamadığı için sürekli olarak kendini tedirgin hissetmesine dayanamadı ve yeryüzüne ulaşmaya ramak kala bir anlığına dönüp Eurydice'ye baktı ve Eurydice bir kez daha öldü.


          Tüm bu olanlardan sonra Orpheus ve Eurydice için yeryüzünde aşk yaşamanın başka bir imkanını kalmamıştı. Orpheus, yeryüzüne döndükten sonra asla başka bir kadına aşık olmayacağına and içti. Hayatında artık sadece liri vardı. Bir kayanın üstüne oturdu ve Eurydice'ye olan aşkını notalara döktü. Mitolojide Maenad ismi verilen bir grup kadın Orpheus'u fark etti ve bu kadar güzel aşk şarkıları söyleyen bir erkeğin asla kendilerine aşık olmayacağını anladıkları zaman deliye döndüler. Orpheus'u elde etme çabaları hüsranla sonuçlandıktan sonra kıskançlıktan Orpheus'un bedenini parçalayıp nehre attılar. Yeraltı dünyasına giden Orpheus artık Eurydice'ye kavuşmuştu. Bazen yan yana yürürken Orpheus öne geçer ve arkasından onu takip eden Eurydice'ye doya doya bakardı.

Orpheus'un bu trajik öyküsü ve ölümünden sonra onun lirini gökyüzüne yükseltip takım yıldızı yaptılar ve Orpheus'u ölümsüzleştirirler.
                                                                                         


                                                               (Orpheus'un parçalanmış bedeni- Henri Leopold Levy)


                            



                                                          (Orpheus'u ve lirini ölümsüzleştiren takım yıldızı Lyra)
     


KAYNAKÇA:

1) https://www.youtube.com/watch?v=zP1IAWkMA-o
2) http://www.wikizero.co/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQ2VyYmVydXM

6 Ocak 2018 Cumartesi

Rönesans'ın Ustalarından Botticelli'ye Küçük Fırça Darbeleriyle Bir Dokunuş


    SANDRO BOTTİCELLİ

  
   
         Tam adı Alessandro di Mariano di Vanni Filipepi olsa da korkmayın biz ona ''küçük fıçı'' anlamına gelen Botticelli lâkabıyla hitap edeceğiz. 
        1440'larda Botticelli doğduğunda, Floransa 40-50 yıldır sanatsal yaratıcılığın öncüsü konumundaydı. Babası tabakhanede çalışan bir işçiydi yani sanat ve resim konusundaki gelişmelerden bihaberdi; ancak Botticelli'nin erken yaşlarda dekoratif sanatlara yönelmesi onu baba mesleğinden kurtardı. Kuyumculuk eğitimi aldı ve daha sonrasında 18 yaşında kentin en usta ressamlarından olan Fra Filippo Lippi'nin çırağı oldu. 

              20'li yaşlara gelen Botticelli artık çoktan kendini Floransa'nın baş ressamlarından kabul ettirmişti.




(Otoportresi olduğu düşülünülen Adoration of the Magi tablosundan bir kesit)

(Venüs'ün Doğuşu- orijinal adı: La Nascita di Venere)

(Venüs ve Mars)
                                                                                  
                                                                                        

             Bu kadar güzel resimler çizen ressamın zamanla modası geçmiş ve ressam artık eserlerine bakılmaz olduğu bir dönemde, 1510 yılında fakirlik içerisinde hayata veda etmiştir.


Botticelli'nin Efsane Tablosu: La Primavera-İlkbahahar


       Nedendir bilinmez bu tabloyla aramda oldukça değişik bir çekim var. İlk gördüğüm zamandan beri beni farklı bir şekilde içine çekiyor. Peki bu tablo bize neyi anlatıyor?





       La Primavera tablosu 1480'lerde Floransa'da yapıldı ve hiçbir zaman evinden birkaç kilometre öteye gitmedi. Resme baktığımızda gözümüze dokuz figür çarpıyor. Resimdeki karakterler Roma mitolojisinden esinlenerek çizilmiş. Karakterlerden ve hikâyelerinden biraz bahsedecek olursak; en ortada duran ve ilk göze çarpan kadın figürü Aşk Tanrıçası Venüs, hemen biraz üstünde duran, alevli bir oku atmak üzere olan kanatlı figür ise Köroğlu Aşk Meleği Küpit. Bu figürlerin hemen sol tarafında üç genç kızı görüyoruz; bu üç genç kızın neşeyi, zarafeti ve sevinci sembolize etttikleri düşünülüyor. Onların biraz ilerisinde de Tanrıların Elçisi Merkür göze çarpıyor.


        Resmin sağ tarafına baktığımız zaman bilgimiz olmasa dahi buranın karanlık bir tarafı olduğunu sezebiliriz. Sağ tarafta bulunan üç figürden ikisi aslında aynı kişi. Batı Rüzgarının Kanatlı Tanrısı ZefirKhloris'e tecavüz ediyor ve daha sonrasında Khloris, Flora'ya dönüşüyor. Yani sağ taraftaki iki kadın aslında aynı kişi.


        Figürleri bir kenara koyarsak, muhteşem zenginlikte bir bahçe resmedilmiş. Tabloda 500'ü aşkın çiçek var. 190 küsür farklı çiçek türünden 130'u tanımlanmış durumda. Biraz da çiçeklerin türlerinden bahsedelim çünkü burada karşımızda ilginç bir detay çıkıyor. Portakal ağacı çiçekleri, güller, papatyalar, öksürük otu, süsen çiçekleri, karanfil ve Khloris'in ağzından çıkan cezayir menekşesi en çok göze çarpan çiçekler. Tablo birçok kişinin görüşüne göre baharın gelişini anlatsa da farklı mevsim çiçeklerinin bir arada olduğunu fark edince tablonun adına olan bakışımız bile değişiyor. Örneğin gül bir yaz çiçeğiyken öksürük otu bir kış bitkisidir. Bu iki bitkinin bir arada olması aklımızda soru işaretleri oluşturuyor. 


      Neredeyse gerçek insan boyutlarıyla çizilen bu tablodaki figürlerin kıyafetleri gerçekten hassas bir şekilde işlenmiş. Botticelli bu tablosunda sıradan yeni boyalar yerine oldukça eski bir metot olan yumurta kıvamlı boya kullanmış. (yumurtanın akının boya pigmentiyle karıştırılmasıyla elde ediliyor)


         Diğer bir nokta ise resme nereden bakılıyor? Rönesans zamanında yapılan tablolara ya üstten ya da alttan bakılıyor. Ressamlar ender olarak doğrudan bakılan resimler çiziyordu. Bu resimde bir genç kızın ayağının altının görülmesi, bize bu resme alttan bakılması gerektiğini anlatıyor. Ayrıca o dönemde resimler hep sipariş üzerine çiziliyordu ve bu resim de aslında sipariş üzerine yapıldı. Medici ailesinden Lorenzo yeni evlenen, yaşları oldukça genç, birbirini hiç tanımayan ve evlenecek olan iki gencin yatak odalarını süslemek için Botticelli'ye bu tablonun siparişini verdi. Böylelikle bir sipariş üzerine La Primavera ortaya çıkmış oldu.


         Tablonun dışına doğru bakan tek karakter ise Flora. Onun neden dışarı doğru baktığı konusunda kesin bir bilgi yok. Flora'nın değişik yüz ifadesi de yıllardır sanat tarihçilerinin kafasını kurcalayan bir konu. Belki siz onun neden tablodan dışarı doğru baktığını bulabilirsiniz.


La Primavera'dan bazı detaylar:







Geyşaların Gizli Dünyası: Geyşalar Hakkında Bilinmeyenler

(Metni video halinde izlemek isterseniz link:  https://www.youtube.com/watch?v=ZO3V9lxqwkw  )      Ayırt edici bey...